Tarihe Uzanan Duvarlar: ARKEOKÖY

Homeros’un İlyada Destanı’yla tarihe kazınan, Tahta At mitiyle simgeleşen, Hollywood’un 2004 yılında yeniden keşfedip popülerleştirdiği bir antik kent: Truva. Asırlardır burada.

Sahi Truva nerede? Parmağınızı haritada Çanakkale’nin üzerine koyun, kıyı boyunca Kazdağları’na doğru inin. Ege Denizi’ne varmadan, Tevfikiye Köyü’nü göreceksiniz. Orada durun. Çünkü orada, zaman duruyor.

Truva’da, ya da antik adıyla Troya’dasınız. Dile kolay, 5 bin 500 yıldır insan yaşamına tanıklık etmiş bir coğrafyadasınız. Destanlara konu olmuş aşkların, savaşların, yıkılış ve yok oluşların ama hep yeniden doğuşların ana vatanındasınız. Uygarlığın, 10’uncu katındasınız. Burada asırlar öncesindeki yaşamı, gözünüzün önüne getirmeye var mısınız?

Dilsiz Görgü Tanıkları

Bu o kadar zor değil. Çünkü bunu birileri sizin için yapmış.

Orijinal Troya’yı görmek için, Ören Yeri’ndeki kazı alanlarını ziyaret edebilir, ya da 2008 Troya Yılı şerefine bölgeye kazandırılan büyüleyici Troya Müzesi’ni gezebilirsiniz. Bu iki alandaki taşlar, çömlekler, takılar, kısacası dilsiz tanıklar size dillere destan Troya’yı anlatacaktır.

Taşlar, dilimizi konuşamıyor; ama onların dilinden anlayanlara, çok şey söylüyor: Savaş, ticaret, sosyal hayat... Troya yaklaşık 150 yıldır kazılıyor. Ve taşların hâlâ anlatacakları var.

Troya Müzesi

Nispeten ıssız bir konumdaki Troya’nın yüz binlerce turistin uğrak yeri olmasını, önce Homeros’a, sonra Hollywood’a ve sembolik Tahta At’a borçluyuz. Ne de olsa Homeros’u bilmiyorsanız bile, Brad Pitt’i bilmiyor olamazsınız.

Artık bu listeye göğsümüzü gere gere ekleyeceğimiz bir yer daha var: Troya Müzesi. Ovaya kondurulmuş terra-cota bir küp görünümündeki Troya Müzesi, “Troya’dan gelip geçmiş ve bu topraklarda kalıp yitmişleri anlamaya” açılan bir kapı.

Müze, Troya’nın tarih katmanlarını bir defada kesen bir zaman tüneli şeklinde tasarlanmış. Rampalar, 9 farklı Troya’yı birbirine bağlıyor. Onuncu kat mı? Tam üstüne bastınız. Bugünün Troyası’nın tarihi yazılmaya devam ediyor.

Arkeoköy

2018 Troya Yılı’nın bir diğer mirası da, Arkeoköy. Projeyle, Tevfikiye Köyü, Troya dönemini yaşatan atmosferi, binaları, figürleri, tarihi ve mitolojik değerleri ile, açık hava müzesi niteliğinde bir arkeoloji köyü haline getirilmiş.

Türkiye’de bir ilk niteliğindeki proje kapsamında, Tevfikiye köyündeki evlerin duvarları, Troya taşlarıyla bezenmiş. 1895 yılında İntepe-Erenköylü bir usta tarafından, tamamı Troya Ören Yeri’nden alınan taşlarla inşa edilen tarihi köy camisi, yine Troya döneminin doğal taşlarıyla aslına uygun şekilde restore edilmiş. Geniş Troya ovasına hakim noktada konumlanan ve Troya Meydanı olarak adlandırılan taş meydan, seyir alanı olarak düzenlenmiş.

Köy kahvesi ve düğün salonu, “Troya 6” dönemi konseptine göre mimari olarak yenilenmiş. Köy meydanında yer alan düğün salonu, müze ve kültür sanat merkezine dönüştürülmüş. Kısacası Tevfikiye Köyü, zamanda geriye dönerek yeniden doğmuş.

Troya Müzesi’ne giden ziyaretçiler, arkeoköyün giriş yolunun önünden geçiyor. Troya taş işçiliği örnekleriyle yeniden yaratılan Tevfikiye, bu sayede artık önünden geçilip gidilen değil, bu ziyaretler sırasında mola verilen, gezilen, organik sebze-meyve, hediyelik eşya alışverişinin yapıldığı, yemek yenen, konaklanan ve Troya tarihinden motiflerin görülebileceği bir turistik cazibe merkezi. Bütün bunların nedeni, aslında çok basit: Taşın büyüsü ve o büyünün beraberinde getirdikleri...

Troya, Evinizde!

Troya’ya kadar gittiyseniz, kazı alanında tarihin tanığı taş kalıntılara kulak verebilir; o taşlardan yeniden doğmuş zamane Troyalısı Tevfikiye Köyü’nün pansiyonlarında konaklayabilir; büyüleyici Troya Müzesi’nde “İşçi Hazineleri”nin güzelliğine hayran kalabilirsiniz. Oraya kadar gittiyseniz, antik kafelerde bir antik çağ tatlısı olan “Globi”yi, nam-ı diğer “Troya Tatlısı”nı tatmadan da dönmezsiniz.

Troya’ya kadar gidemediyseniz, Troya’nın size gelmesini de isteyebilirsiniz. Nasıl mı? Sadece bir “tık”la:

https://www.stonewrap.com/urunler/kultur-tasi/troy