Tepelerin ortasına yayılmış Vadi Musa, 15 bin kişilik mütevazı bir kent. Ama bu kent, Ürdün’ün en büyük sırrını saklıyor: Dünyanın yedi harikasından biri olan Petra antik kenti, bu vadide gizleniyor. Keşfetmeye var mısınız?

06.06.2021

Yaklaşık 2500 yaşındaki Petra Antik Kenti’nin, ancak 1812 yılında keşfedilmiş olması, Ürdünlülerin ne kadar iyi sır sakladıklarının göstergesi. Petra geç bulunmuş ama, bugün Ortadoğu’nun en kayda değer antik hazinesi.

Petra’ya gitmek isterseniz, bu uygarlık harikasının bunca zaman nasıl gizli kalabildiğini de yaşayarak öğrenirsiniz. Çünkü Petra’ya ulaşmak öyle kolay değil. Ön koşul, sıkı bir fiziksel performans ve sıcağa dayanıklılık. Sonrası, tabana kuvvet. Antik kente girebilmek için, önce 15 dakikalık bir yürüyüşle Cin Kayaları’na ulaşmak gerekiyor. Bu bir fantastik film değil; küp şekli verilmiş Cin Kayaları, gerçekten de Petra’ya giden susuz kanyonun giriş kapısı.
Cin Kayaları, karanlık kovuklar, esrarengiz tüneller… Petra’da her şey, sanki buraya gelecek yabancıları daha ilk adımda ürkütmek üzerine kurulu… İnsan bu dar ve derin kanyonda yürürken, kendini kayaların boğazından geçermiş gibi hissediyor. Benzerine az rastlanır bu taş koridorda ilerlemek bile, başlı başına benzersiz bir deneyim.
80 metre yüksekliğe ulaşan sarp kayaların gölgesindeki gizemli yolculuk bittiğinde, büyük şair Orhan Veli’nin dizelerini anmadan edemeyeceksiniz: “Gemliğe doğru / denizi göreceksin / sakın şaşırma.” Evet, bu kez olay Gemlik’te geçmiyor. Denizden çok uzak bir çöldeyiz. Ama duygu aynı. Ne kadar hazırlıklı olursanız olun; dar duvarlar arasından Petra yüzünü gösterince, hayrete düşmemeniz imkansız. “Anlatılmaz, yaşanır,” dedikleri cinsten büyük bir sürpriz bu. Taşın içine oyulmuş, taştan bir uygarlık... Hem de dev boyutlarda...
“El-Hazne”
Yaklaşık 1,5 kilometre uzunluğundaki ‘Sig’ adı verilen yolun sonunda, devasa kayalıkların arasında, birdenbire insanın karşısına dikilen büyülü güzellik, Petra’nın Hazine binası. Binanın kendisi, zaten bir hazine. Antik dünyada mimari olarak benzersiz olan bu yapı, Milattan Önce 1. yüzyılda donup kalmış... Ama develer, atlı polisler, ziyaretçiler hayalet şehre her gün yeniden hayat veriyor. Burası Petra’nın giriş kapısı. Ama bu kadarını bile görmek anlamaya yetiyor: Petra, Ürdün’e gitmek için başlı başına bir neden…
Kol Kola Girmiş Mimari Dönemler
Petra’yı kervan ticaretiyle uğraşan bir Arap kavmi olan Nabatean’lar kurmuş. Burası, tarih boyu yabancılara kapısı açık bir kent olmuş. Mimarideki izler de bunun kanıtı. Helenistik dönemin bütün özelliklerini taşıyan bir yapının yanında, Asur mimarisi, Arap kültürünün izleriyle iç içe geçmiş halde bulunabiliyor. Yapıların mimarileri kadar, işlevleri de çeşitli. Hazine binası, mezar odaları, tapınaklar, tiyatrolar, taş duvarlar... Gösterişli bir antik kentte ne ararsanız, Petra’da var. Kayalara oyularak inşa edilmiş şehrin sütunlarındaki taş işçiliği ve heybetli yapıları kesinlikle nefes kesici. Üstelik ana malzeme olan kumtaşı, günün her saatinde size farklı renkte bir fotoğraf sunuyor.
Taş Bir Mercan Resifi
Taş basamakları izleyen zor ama keyifli bir tırmanışı göze alırsanız, “El Medba” denen sunağa ulaşacaksınız. Burası bir adak tepesi... Antik çağda hem Tanrı’ya sunulan adaklar, hem de cenazeler için Petralılar bu tepeye çıkarmış. Burası Antik Çağ’dan günümüze ulaşan sunaklar arasında, en iyi korunmuş olanlarından biri.
Petra’nın uzaktan bakınca en dikkat çekici yanı, kayalar içine oyulmuş irili ufaklı yüzlerce mezar odası. Bazı mezar odalarında, kumtaşı duvarlar akıl almaz renk oyunlarıyla mekana ayrı bir güzellik katıyor. Pembeden kırmızıya, sarıdan beyaza geçen gökkuşağı, insana bir mercan resifinde olduğu izlenimi veriyor.
Taş şehir Petra, kayalar içine oyulmuş ve zamanla kayalarla bir olmuş. Mezar odalarının çokluğu nedeniyle, önceleri bu kentin dev bir mezar alanı olduğu sanılmış. Ancak yapıların farklı işlevleri ortaya çıktıkça, buranın bir zamanlar başkentlik yapmış önemli bir merkez olduğu da anlaşılmış.
Petra’da her adım, doğanın gücünü ve insanın hayal gücünü bir kez daha yüceltiyor. Sınırlar, çöller aşıp Petra’ya varmak zor ve zahmetli olabilir. Ama Petra’yı ayağınıza getirmek, hiç de zor değil. Kum renginden antrasite, kendi Petra’nızın rengini, kendiniz seçin!